Tevazu ve Kibir
Biri alçak görünüp yüksek olmak, diğeri yüksek görünüp alçak olmak. Tercih herkesin paşa gönlüne kalmış. Olmazsa kibrile riya sensin ol beyt-i kibriya. Ondandır alçak gönüllüler çok sevilirlerken, kibirliler sevilmezler. Olması gereken tevazudur, alçak gönüllülüktür. İnsana yakışan budur. İnsan neyine bakıp ta büyüklenir? Değil kendi, bulunduğu dünya kainatta bir nokta bile olmadığı halde. Kaldı ki dünya da bile kendisi, ne kadar aciz ne kadar çok şeye muhtaçtır. Üstelik zamana nisbetle bir hiç mesabesinde bir ömre malik bir fani değil midir? İsra suresi 37. Ayette Rabbimiz: “Yer yüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.” buyuruyor.
Peygamberimiz
güzel ahlakın en güzel örneğidir malüm. Onu görmeye gelen
yabancılar tanımakta zorluk çekerlermiş. Çünkü peygamber
olduğu, devlet başkanı olduğu halde beraber bulunduklarından
farklı bir yeri bir duruşu yokmuş. Bir gün gene bir yabancı O'nu
ziyarete gelmiş meclise bakmış birisi oradakilere su dağıtıyor.
Su dağıtana sormayı daha kolay bulmuş ve ona lideriniz kimdir diye
sormuş. Peygamberimiz de “Onlara hizmet eden”
buyurmuş.
İnsan
O Peygamberin ümmeti olarak nasıl haya etmez? Nasıl kibirlenir?
Burada
önemli bir noktaya değinmek istiyorum. İnsan eksiklikleri hataları
kendine yakıştıramaz hep başkalarına atfeder. Kişi kendini cahil,
cimri, zalim, haksız, insafsız, sevgisiz, kibirli kabul etmez
edemez. Bu sıfatlar hep başkalarına ait olabilir düşünür.
Bu sıfatlardan bazıları kendisinde olsa bile kabul etmediğinden, o
sıfattan kurtulmaya çalışmaz, dolayısıyla da kurtulamaz.
Bu
hususu bir tecrübemle daha belirgin hale getirmek istiyorum. Huyum
kurusun bildiklerimi başkalarına eğer kabul ederlerse öğretmek
isteyen birisiyim. Ondan biliyorum. Hiç bilmeyen birisine bir şey
öğretmek kolaydır. Az bilen fakat az bildiğini bilene de öğretmek
kolaydır. Ancak az bilip az bildiğini bilmeyene ya da kabul
etmeyene hiç bir şey öğretemezsiniz. İşte insan eksikliğini
farkediyorsa o eksiklikten kurtulabilir, fakat eksikliğini
farkedemiyorsa ya da kabul etmiyorsa o eksiklikten kurtulması mümkün
değildir.
Kendimize
iyi bakalım. Yunus Emre gibi: “Benden edna yoğa
benzer.” diyenlerden olalım.
Niyazi
Mısri Hazretleri'nin dediği gibi: “Bu Mısri gibi
balçığı her bir ayak basmak gerek.”
diyelim.
Haddimizi bilelim. Bize yakıştığı şekilde hareket edelim.
Karşımızdakine değer verelim. Hatta ona, onu dünyanın en
değerli insanı kabul ederek davranalım. Ne kaybederiz? Onun
gönlünü kazanmak, onu mutlu etmek, yüzünü güldürmek ne kadar
güzel bir şey.
Tersi
de ne kadar kötü.
Bir
kalp kırmak Beytullahı yıkmaktan daha günah imiş.
Ne
demişler:
Şu
çeşmenin haline bak.
Su
içecek tası yok
Kırma
insan kalbini
Yapacak ustası yok!
Sözlerimizi
Peygamberimiz (SAV)'in bir Hadis_i Şerifi ile noktalıyoruz:
“Kim tevazu gösterirse (alçak
gönüllü olursa) Allah onu yüceltir.”
Yorumlar
Yorum Gönder